Ankara’da bir Orhan Veli
Derya Çakır
Genç Türkiye Cumhuriyeti’nde sadece sosyal ve siyasi ortam değil, aynı zamanda kültürel yaşam da değerli değişimler geçiriyordu. Yüzünü Batı’ya çeviren Türkiye’de geçmişin mirası ile yeninin buluşması; kültür sanat alışılmadık bir seyir izlemeye başlıyordu. Bu akımın şiirdeki değerli temsilcilerinden biri de Garip akımının kurucularından Orhan Veli’dir.
Tolga Aydoğan, şairin omurgasındaki dönüm noktalarını oluşturan kenti merkeze aldığı ‘Orhan Veli’nin Ankara’daki İzleri’nde anılar, fotoğraflar ve belgelerle okuyucuyu buluşturuyor. Hepimizi Orhan Veli’nin hayatının az bilinen noktalarına götürüyor.
BAŞKENTTE ŞAİR
Aydoğan, şairin hayatından kesitler sunarken, bizi Ankara sokaklarına, başkentteki 1930’lar ve 1940’ların değerli edebiyat çevrelerine götürürken, Ankara’da doğmamış, Ankara’da yaşamış Orhan Veli ile karşı karşıya getiriyor. Ankara: “Ankara’da yaşadı, Ankara’da yaşadı. Ankara’da okudu, aşık oldu, Ankara’da çalıştı, en güzel şiirlerini Ankara’da yazdı, Ankara’da Evkaf’ta memuriyetten istifa etti, Ankara’da çukura düştü. , güzel bir havada ve bir sabah Konur Sokak ile Meşrutiyet Caddesi’nin köşesinde Ankara’ya son kez el salladı… Sonra temelli gitti… Anılarla dolu Ankara’yı geride bırakarak… Orhan Veli Ankara’da doğmadı, doğdu. Ankara’da ölmedi, Ankara’da yaşadı.”
Orhan Veli’nin 1925’te ailesiyle birlikte Ankara’ya taşındığı sokakları, yaşadığı evleri, tanıştığı kişileri, uğradığı ve olmaktan keyif aldığı yerleri sıralayan Aydoğan, şairin çocukluğundan başlıyor. Bu anlatı, Osmanlı İmparatorluğu’nun sona ermesinden Cumhuriyetin ilanına, İstanbul’da yaşayan ailenin 1925’te Ankara’ya göç etmesine kadar geçen yılları kapsar.
Ardından Orhan Veli’yi Orhan Veli yapan başkent yılları geldi. Şair, 1932 yılına kadar kesintisiz olarak Ankara’da yaşar. Aydoğan, babasının 1927’de Ankara Radyosu Müdürü olmasıyla genişleyen Gazi Okulu’ndan Ankara Erkek Lisesi’ne ve çevresine kadar birçok tarihi yol ayrımına getirir bizi. Orhan’ın yazıları Bu dönemde tiyatroya ilgi duyan Veli’nin eserleri ‘Bizim Sesimiz’de yayınlanır.
Orhan Veli, üniversite eğitimi için İstanbul’a dönene kadar (1932) Ankara’da birçok isimle tanışmış ve bu dostluklar tarihi fotoğraflarda ölümsüzleşmiştir. Melih Cevdet’e ölümü hatırlatan o ünlü fotoğraf da onlardan biri: 1931 veya 1932 sonbaharında çekilmiş; Şinasi Baray, Oktay Rifat, Melih Cevdet ve Orhan Veli’nin yan yana olduğu, şimdi Zafer Çarşısı’nın olduğu o meydan…
1936’da Ankara’ya dönen Orhan Veli, PTT’de çalışmaya başladı, daha sonra Evkaf’ta katip oldu ve ardından Tercüme Bürosu günleri geldi. Aydoğan, Orhan Veli’nin burada bıraktığı tüm izleri takip ediyor.
KALDIRIMLARDAKİ AYAK İZLERİ
Aydoğan’ın izlediği başka izler de var elbette: Şairin yaşadığı evler, gittiği, hatta uğradığı yerler. Bunların ortasında Yeşil Fıçı Lokantası, Kurdün Meyhanesi, İtina ve Kutlu Pastanesi yer alıyor. Tanıştığı, dostluk kurduğu kişiler de birer tarihi kahraman: Montör Sabri, Bülent Ecevit, Nurullah Ataç, Nahit Hanım ve Dario Moreno…
Aydoğan, Orhan Veli’nin komşusu Konutun Akyol ile görüştü. Akyol, şairle ilgili anekdotları da aktararak, “Orhan Veli’yi çocukluğumdan çok iyi hatırlıyorum. O da bizim eve gelir giderdi. Babamın, edebiyat ve sanat çevrelerinin yakın arkadaşıydı. Aslında Ankara küçük bir şehirdi. o zamanlar 6-7 yaşlarında olmama rağmen çok iyi hatırlıyorum ve Orhan Veli’yi Nahit Hanım’ın yaşadığı Vardar Apartmanı’ndaki evinde.Orhan Veli çok kibar, nazik hatta çekingen bir karaktere sahipti. fiziksel olarak uzun ve zayıftı.dışa dönük değil içe dönüktü.cemaatteki herkes konuşurken sessizce dinlerdi.sanılanın aksine alkolik değildi.oktay rıfat ve melih cevdet ile hep birlikteydi. Babam beni aldı, sanırım Melih Cevdet’in evinde gördüm. Üçü ortadaydı. Birlikte çalıştılar. Çok mutlu ve esprili arkadaşlıkları oldu.”
Aydoğan sadece Orhan Veli’nin yakın çevresini, yaşadığı evleri, gittiği yerleri takip etmiyor. Şairin ilk şiirlerinin yayımlandığı dönemleri, Garip akımının doğuşunu ve ağır eleştirilerini de satırlarında taşır. Bu nedenle fotoğraflardan, tanıklardan, yerlerden ve anılardan yola çıkarak Orhan Veli’nin portresini çizer. Yani Ankara’yı Ankara yapan Orhan Veli’yi ve onu Orhan Veli yapan Ankara’yı anlatır.
Yazar, Ankara’ya gelip başkentten ayrılan Orhan Veli’yi selamlıyor: “Ve masraf Orhan Veli… Sessizce… Bir gece… Ankara’nın kaldırımlarında ayak izleri, Ankara’nın üçüncü sınıf otellerinde hatıralar… Ara sıra kahkahasını bırakırdı.” Posta Caddesi’ndeki meyhanelerde bazen hüznü misafir oluyordu.Üç Nal, Karpiç, Şükran, Kurdün Meyhanesi… Kalmadı hiçbiri… Macar piyanist Szabo’nun Hanımeli Caddesi’ndeki konutu da yıkıldı, yaşadığı Banguoğlu Apartmanı da. bodrumda… Yaprak’ı ve kitaplarını bastığı o matbaalar çoktan tarihe karıştı… Değişti, her şey değişti… Ne garip akımın temellerinin atıldığı İhtimam Pastanesi, ne de Kutlu Pastanesi. şiir akşamlarının düzenlendiği yer… Ne Philippe Soupault’yu ağırladıkları Sümer Caddesi’ndeki müştemilatı, ne de Nahit Hanım’ın cuma akşamları edebiyat geceleri düzenlediği Atatürk Bulvarı üzerindeki Vardar Apartmanı… Duvarlardaki gölgeleri silinmiş… Sanki hiç olmamış gibi. vardı…”